Boşanma Davası ve Sonuçları
Boşanma Davası ve Sonuçları
Boşanma Davası
Evlilik müessesesi çeşitli şekillerde son bulmaktadır. Bunların başında, ölüm ve boşanma ile evlilik birliğinin son bulması gelir. Evlilik birliği, boşanma davası neticesinde hakim kararı ile son bulmaktadır. Anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olmak üzere iki tür boşanma davası vardır. Anlaşmalı boşanma ile çekişmeli boşanma arasındaki en temel fark dava süreleridir. Anlaşmalı boşanma davaları genellikle tek celsede sona eren, ortalama 1-2 hafta süren dava türüdür. Çekişmeli boşanma davası ise ortalama olarak 2-3 yıl kadar sürebilmektedir. Anlaşmalı olarak boşanmak isteyen eşler, kanunumuzda belirtilen anlaşmalı boşanma şartlarını gerçekleştirerek boşanabilirler. Türk Medeni Kanunu 166. maddesi gereğince, evlilik birliği bir yıl sürmüş eşlerin, birlikte mahkemeye başvurup, boşanma davasını kabul etmeleri, hakim huzurunda bizzat bulunarak boşanma iradelerini açıklamaları ve bu hususta düzenledikleri protokolü mahkemeye sunmak suretiyle boşanabilirler. Çekişmeli boşanma davasında, anlaşmalı boşanma davasında olduğu gibi bir süre şartı olmayıp, iki günlük eşler dahi kanunumuzda belirtilen sebeplerden birine dayanarak boşanma davası açabilirler.
Boşanmanın sebepleri kanunumuzda, özel boşanma sebepleri ve genel boşanma sebepleri olmak üzere iki kısımda belirtilmiştir. Zina, Hayata Kast, Pek Kötü Muamele, Küçük Düşürücü Suç İşleme, Haysiyetsiz Hayat Sürme, Terk ve Akıl Hastalığı özel boşanma sebeplerine dahilken; evlilik birliğinin temelinden sarsılması, eşlerin boşanma konusunda anlaşması, ortak hayatın kurulamaması genel boşanma sebepleri içerisinde belirtilmiştir.
Boşanma Davası Sonucu Ayrılık Kararı veya Boşanma Kararı
Boşanma davası neticesinde hakim, illa ki boşanma kararı vermek zorunda değildir. Ortak hayatın yeniden kurulması ihtimalini görürse, ayrılık kararı verebilir. Ancak bu durum, anlaşmalı boşanma için geçerli değildir. Anlaşmalı boşanma neticesinde hakimin, ayrılık kararı veya boşanma kararı arasında bir seçim şansı bulunmamaktadır.
Boşanma davası sonucu ayrılık kararı, 1 yıldan az, 3 yıldan fazla olamaz. Hakim, bu süre aralığında bir ayrılık süresi tayin edecektir. Ayrılık kararı ile tarafların evlilik yükümlülükleri son bulmaz, sadece ortak hayatlarına ara verilir. Dolayısıyla, eşlerin sadakat yükümlülüğü de devam eder ve ayrılık süresi içerisinde taraflardan birinin, başka biriyle cinsi münasebette bulunması zina sayılır. Türk Medeni Kanunumuzun 197. Maddesine göre, eşlerden birinin isteği üzerine kimin, kime parasal katkıda bulunacağına karar verir. Ayrılık kararı ile çocukların durumu, hakimin geniş takdir yetkisine bırakılmıştır. Hakim, çocukla tarafların kişisel ilişkisini düzenlerken, çocuğun menfaatini esas alır. Gerekli görürse taraflardan biriyle görüşmesini yasaklayabilir. Ayrılık kararı ile çocuk nafakası (iştirak nafakası) ve kişisel ilişki, hakim tarafından resen kararlaştırılır. Hükmedilen ayrılık süresi dolduktan sonra ayrılık kendiliğinden sona erecektir. Evlilik birliğinin kurulamaması durumunda, eşlerden biri tekrar boşanma davası açabilir. Boşanma davasında, ayrılık süresi içerisinde boşanmaya sebep olabilecek olgular da mahkemece değerlendirilecektir.
Boşanma davası neticesinde hakimin boşanmaya karar vermesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanma kararı ile birlikte, evlilik birliği son bulduğundan, boşanan eşler yeniden evlenebilir. Ancak, kanunumuz soybağı karışıklığını engellemek amacıyla kadın için 300 günlük bekleme süresi tayin etmiştir. İddet müddeti denilen bekleme süresi, kadının doğurmasıyla sona erer. Hamile olmayıp, evlenmek isteyen kadın 300 gün beklemek istemezse, hakimin sevkiyle hamile olmadığına dair tıbbi raporu mahkemeye sunduğu takdirde, bekleme süresi sona erecektir. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi, bekleme süresi, soybağı karışıklığını engellemek amacıyla tayin edildiğinden, boşanan eşlerin tekrar evlenmek istemeleri halinde hakim bu süreyi ortadan kaldıracaktır. Boşanma kararının bir diğer sonucu, eşlerin birbirlerine mirasçı olamayacak olmalarıdır. Evlilik birliği sona eren eşler, birbirlerine miras hukukundan doğan hakları talep edemezler.
Boşanmada Velayet
Evlilik birliği içerisinde çocuğun velayeti, anne ve babada ortaktır. Ancak, boşanma ile bu ortaklık son bulur. Boşanmanın çocuklar yönünden sonucu da bu noktada kendini göstermektedir. Çocuğun velayeti anne veya babadan birine verilecek, velayeti verilmeyen taraf ile kişisel ilişki tesis edilecektir.
Velayet hususunda hakimin oldukça geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Anne ve babanın bu konudaki beyanları hakim tarafından alınır. Ancak, bu beyanlar hakimi bağlamaz. Hakimin, velayetin kime verileceği noktasında bağlı olduğu tek husus, çocuğun üstün menfaatidir. Çocuğun üstün menfaati neyi gerektiriyorsa karar da ona göre verilecektir. Çocuğun üstün menfaatini sağlamak için dosyaya hakim tarafından pedagog atanır. Görevlendirilen uzmandan SİR (sosyal inceleme raporu) raporu istenir. Uzmanlar, taraflarla görüşüp, küçük için yararlı olacak durumların araştırmasını yapar. Hakim, kural olarak SİR raporuyla bağlı değildir. SİR raporuna aksi yönde velayet kararı verilebilir. Ancak, uygulamada ekseriyetle bu rapor doğrultusunda karar verildiği görülmektedir. Taraflar, iki haftalık süre içerisinde bu rapora itiraz edebilirler. Velayet noktasında anlaşamayan tarafların getirecekleri pedagog raporu, mahkemece değerlendirmeye alınmaz. Hakim tarafından sevk edilen SİR raporu gerekmektedir.
Velayet kararında çocuğun görüşü
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Yargıtay, 8 yaş ve üzerini idrak yaşı olarak kabul etmektedir. Bu cihetle, 8 yaş ve üzeri küçüğün görüşü alınmadan karar verilmesi doğru değildir. Küçüğün görüşü, velayetin kime verileceği noktasında önem taşımaktadır ancak, karar için esas değildir. Hakim, çocuğun üstün yararı gerektiriyorsa, görüşlerinin aksine karar verebilir.
Kusurun velayet kararına etkisi
Boşanmada kusurluluk durumu, velayetin verilmesi noktasında çok büyük rol oynamaz. Hakim, boşanmada kusurlu olsa dahi çocuğun menfaatine daha iyi olacağına kanaat getirdiği tarafa velayeti verebilir. Bu konuyla ilgili 2. Hukuk dairesinin 06.03.1962 646/1497 künyeli kararında, mahkemece ananın zinası sabit olmasına ve kusurun annede bulunmasına rağmen, çocukların üstün menfaati gereğince velayet anneye bırakılmıştır.
Çocuğun yaşının velayet kararına etkisi
Velayet kararında en büyük etken, küçüğün yaşıdır. Özellikle 0-3 yaş grubu küçüklerin velayeti, anneye bırakılır. Bunun sebebi, 0-3 yaş grubundaki küçüklerin anne bakımına muhtaç olmasıdır. Annenin ekonomik durumu, yaşam standartları çok büyük önem arz etmez. Söz konusu çocuğun üstün menfaati olduğundan ve en üstün menfaat anne şefkati olarak kabul görüldüğünden, annenin yanında kalması, çocuk için çok büyük sıkıntı teşkil etmiyorsa velayet anneye bırakılır.
Çocukla kişisel ilişki tesisi
Türk Medeni Kanunu’nun 182. Maddesine göre, hakim, kendisine velayet verilmeyen tarafın çocuk ile ilişkisini düzenlemek zorundadır. Türk Medeni Kanunu’nun 323. maddesi ‘’ Ana ve babadan her biri, velâyeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir.’’ Demek suretiyle, velayet kendisine bırakılmayan tarafın talep hakkından bahsetmiştir. Ancak hakim, velayet kararı verirken, talep aramaksızın kişisel ilişkiyi tesis eder.
Çocuğun bakım masrafları
Velayet kararı ile velayet hakkı kendisine bırakılan eş, çocuğa bakmakla mükelleftir. Ancak bu durum, velayet kendisine bırakılmayan tarafın yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Velayet kendisine bırakılmayan taraf, gücü oranında bakım masraflarına katılmak zorundadır. Dava süresince tedbir nafakası olarak bir miktar paraya hükmedilebilir. Dava sonuçlandıktan sonra iştirak nafakası olarak devam eder.
İştirak nafakası ne zamana kadar ödenir?
Türk Medeni Kanunu’nun 328. Maddesi, ‘’ Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler’’ hükmünü amirdir. İştirak nafakası, hakim tarafından talep aranmaksızın kararlaştırılır. Madde hükmünden de anlaşıldığı üzere, ergin oluncaya kadar devam eder. Küçük ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, eğitimi sona erene kadar iştirak nafakası devam edecektir.
Boşandıktan Sonra Yeniden Evlenme
Boşanma kararı ile evlilik birliği sona eren eşler yeniden evlenebilirler. Ancak, Türk Medeni Kanunumuzun 132. maddesi uyarınca, kadının yeniden evlenebilmesi için 300 günlük iddet müddetini doldurması gerekmektedir. İddet müddeti, yani kadın için olan bekleme süresinin amacı, soybağı karışıklığını önlemektir. Erkek için herhangi bir bekleme süresi bulunmamaktadır.
Boşanma kararının ardından 300 gün geçmekle iddet müddeti kendiliğinden sona erer. Yine doğal olarak, kadının doğurmasıyla iddet müddeti sona erecektir. Hamile olmayıp, 300 günlük süreyi beklemek tek yol değildir. Kadının gebe olmadığının anlaşılması durumunda hakim, bekleme süresini ortadan kaldırır. Ancak, kadının gidip almış olduğu hastane raporu hakim tarafından dikkate alınmaz. Mahkeme sevki ile alınan tıbbi rapor doğrultusunda karar verilecektir. Boşanmış olan eşlerin tekrar evlenme kararı üzerine bekleme süresini beklemek mantıklı değildir. Nitekim, bu durumda soybağı karışıklığı yaşanmayacaktır. O halde, bekleme süresi hakim tarafından kaldırılır. Bekleme süresini kaldırma davalarıyla görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Yetkili mahkeme, davacının yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yerine Aile Mahkemesi bulunmuyorsa, Aile Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemeleri davaya bakacaktır.
Boşanmada Maddi ve Manevi Tazminat
Boşanmanın mali sonuçları, maddi ve manevi tazminat ile nafakadır. Türk Medeni Kanunumuz, ‘’Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir’’ demek suretiyle, boşanma ile birlikte evlilik birliği sona eren eşlerden, kusursuz veya daha az kusurlu tarafın uğradığı zararın tazmin edilebilir olduğunu belirtmiştir. Mevcut veya beklenen menfaatler, boşanma sebebiyle zedelenmişse maddi tazminattan bahsedilir. Örneğin, eşinin sigortasından yararlanan taraf, evliliğin sona ermesiyle bu durumdan faydalanamayacak hale gelecektir. Bununla birlikte, eşin miras hakları da beklenen menfaat kapsamı içerisine girmekte ve maddi zarar kapsamında değerlendirilmektedir. 22.06.1966 tarihli, 1966/7 E. ve 1966/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, ‘’ manevi tazminat bir yönüyle de insanlardaki kırgınlık ve kızgınlığı, hatta intikam duygusunu tatmin etme aracıdır. Amacı, olaydan duyulan acı, ızdırap, elem ve kızgınlığı kısmen olsun dindirmek, olayı unutturarak tekrar normal hayata dönüşü sağlamaktır.’’ demektedir. Yani, manevi tazminat ile hem haksızlığa uğrayanın hakkı mümkün mertebe teslim edilmekte hem de ileride soruna yol açabilecek intikam duygusunu tatmin ederek, bu sorunların önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Tazminat, zenginleşme aracı değildir. Bundan sebeple uğranılan zarardan daha fazla bir tazminata hükmedilemez. Aynı zamanda Hukuk Mahkemelerinde taleple bağlılık ilkesi geçerlidir. Dolayısıyla, talep edilen tazminat miktarı, hakimin verebileceği en üst sınır olarak kabul edilir. Talepten fazlasına hükmedilemez. Belirtmek gerekir ki, maddi ve manevi tazminat için talep şarttır. Yani, velayet müessesesi gibi hakim tarafından resen dikkate alınmayacaktır. Tazminata hükmedilebilmesi için mutlaka tarafların talep etmeleri gerekmektedir. Maddi ve manevi tazminat, boşanma davası ile birlikte talep edilebilmekle birlikte, ayrı bir dava ile de talep edilebilir. Boşanma kararı kesinleşmiş olmakla birlikte, tazminat ile ilgili talep ileri sürülmeyen durumlarda, kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde ayrı bir dava olarak, maddi ve manevi tazminat talep edilebilir. Tazminatın talep edilmesi halinde, mahkemece emniyete yazı yazılıp, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile ilgili rapor istenir. Bu rapor doğrultusunda tazminat değerlendirmesi yapılır. Tazminatın değerlendirmesinde kusurun derecesi de rol oynamaktadır.
Maddi ve manevi tazminatın şartları
Boşanma davasında maddi ve manevi tazminat, Türk Medeni Kanunu madde 174’te düzenlenmiştir:
‘’ Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir’’
Bu hükme göre maddi ve manevi tazminat istenebilmesi için birtakım şartlar aranmaktadır.
Maddi tazminatın şartları:
►Maddi tazminat isteyen eşin boşanmada hiç kusurunun bulunmaması ya da daha az kusurlu olması gerekir.
►Davalı taraf kusurlu olmalıdır
►Davacının mevcut ya da beklenen bir menfaati boşanma sebebiyle zedelenmiş olmalıdır
Manevi tazminatın şartları:
►Davalı kusurlu olmalı ve davacının kusuru davalının kusurundan ağır olmamalıdır
►Davacının kişilik hakkı zedelenmiş olmalıdır
Şartlarda da belirttiğimiz üzere, tazminat talep edebilmek için kusursuzluk değil, diğer eşe oranla daha az kusurlu olmak aranmaktadır. İki tarafın da kusursuz olması halinde tazminat talep edilemeyecektir.
Eşler, boşanmada eşit kusurlu bulunurlarsa, maddi ve manevi tazminat istenemez.
‘’davacı-davalı da kusurlu olup, taraflardan birini diğerinden baskın kusurlu kabul etmek olanağı yoktur. Boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar aynı oranda kusurludurlar. Boşanma sebebiyle maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat talep eden tarafın kusursuz veya daha az kusurlu olması zorunludur (TMK.md. 174). Eşit kusurlu taraf yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Bu husus nazara alınmadan davacı, “kusursuz” kabul edilerek yararına maddi ve manevi tazminata hükmolunması doğru bulunmamıştır.’’ (Yargıtay HGK. E. 2014/174 K. 2016/101 T. 27.01.2016)
Eşlerin kusur dereceleri tazminat miktarının belirlenmesinde rol oynar. Ancak, tek kıstas kusur dereceleri olmayıp, tarafların sosyal ve ekonomik durumları da kusur derecesiyle birlikte değerlendirilecektir. Tarafların birbirini affetmesi durumunda veya en azından hoşgörü ile karşılaması durumunda, maddi ve manevi tazminat istenemez. Bunun sebebi, affedilen eylemlerin taraflara kusur olarak yükletilemeyecek olmasıdır. Bu konu ile ilgili Yargıtay kararı şu şekildedir:
‘’Toplanan delillerle davalı-davacı kadının 20.01.2011 tarihli cevap dilekçesi ve davacı-davalı eşine gönderdiği mesajlardan davalı-davacı kadının mahkemece boşanma sebebi kabul edilen olayları hoşgörü ile karşılayarak davacı-davalı koca ile barışma girişiminde bulunduğu, bu olayları affettiği anlaşılmaktadır. Hoşgörü ile karşılanıp, affedilen olaylar boşanma sebebi olarak kabul edilemez O halde davalı-davacı kadının boşanma davasının, maddi ve manevi tazminat taleplerinin ve yoksulluk nafakası isteminin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir.’’ (Yargıtay 2.HD. E.2011/21844 K.2012/16975 T.20.06.2012)
Boşanmadan doğan maddi ve manevi tazminat haklarını taleple görevli mahkeme aile mahkemeleridir.
Anlaşmalı Boşanma Davasında Maddi ve Manevi Tazminat
Anlaşmalı boşanma davası, tarafların boşanmanın bütün sonuçları noktasında anlaşması halinde, evlilik birliğinin mahkeme kararıyla sona ermesidir. Bu anlaşma, protokol ile mahkemeye sunulur. Protokolde yer alması zorunlu olan iki husus vardır. Bunlar; boşanmanın mali sonuçları ve ortak çocuğun velayetidir. Bu mali sonuçlardan bir tanesini de maddi ve manevi tazminat oluşturur. Bu konuda hangi eşin ne kadar maddi ve manevi tazminat alacağı boşanacak eşler tarafından kararlaştırılır. Kararlaştırılan tazminat miktarını tarafların kabul edip, hür iradeleriyle hakim huzurunda beyan etmeleri gerekmektedir. Anlaşmalı boşanma davasını açmak için görevli mahkeme aile mahkemesidir.
Boşanmada Nafaka
Hukukumuzda 4 çeşit nafaka düzenlenmiştir:
►Tedbir Nafakası
►Yoksulluk Nafakası
►İştirak Nafakası
►Yardım Nafakası
Tedbir Nafakası
Tedbir nafakası, boşanma davası süresince ödenen nafakadır. Tedbir nafakası sadece eş için değil, çocuklar için ödenen nafakayı da kapsamaktadır. Boşanma davasından dolayı kazanılan ayrı yaşama hakkı, karı kocanın birbirlerine karşı bakım yükümünü ortadan kaldırmaz. Eşlerin bu bakım hususunda anlaşamamaları halinde, hakim, dava süresince eşlerden birinin geçiminde güçlük çektiği durumda, diğerinin onun geçimine ne miktarda katkıda bulunacağına karar verir. Dava süresince devam edecek olan bu uygulamaya ‘’Tedbir nafakası’’ denilmektedir. Tedbir nafakası, boşanma davası sonrası eş için yoksulluk nafakasına, çocuk için iştirak nafakasına dönüşür.
Yoksulluk Nafakası (Süresiz Nafaka)
Süresiz nafaka olarak da bilinen yoksulluk nafakası, boşanma kararıyla yoksulluğa düşecek eş için ödenir. Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi: ‘’ Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.’’ demektedir. Madde hükmünden de anlaşıldığı üzere, yoksulluk nafakası için talep bulunmak gerekir. Talep olmaksızın hakim, yoksulluk nafakasına karar veremez. Ancak bu talebin boşanma davasında ileri sürülmesi şart değildir. Türk Medeni Kanunu’nun 177. Maddesi: ‘’Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.’’ Demektedir. O halde, boşanma davası sonrası da nafaka talep edilebilir. Nafaka, sadece kadın için değil, şartlar gerektiriyorsa erkek için de hükmedilebilir.
Türk Medeni Kanunu, yoksulluğa düşecek olan eşin nafaka talep edebilmesi için kusursuz olmasını değil, daha az kusurlu olmasını aramaktadır. Yoksulluğa düşmekle birlikte boşanmada ağır kusurlu olan eş lehine nafaka hükmedilmez. Nafaka ödenmesi istenen eşin kusursuz olması, nafaka ödememesi için yeterli değildir. Boşanmada tarafların eşit kusurlu olmaları, yoksulluğa düşecek taraf için nafaka ödenmesine engel değildir.
‘’Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurlu olarak kabul edilmiş, kusur durumu gerekçe gösterilerek davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir. Boşanan eş yararına yoksulluk nafakasına (TMK m. 175) hükmedebilmek için nafaka talep eden eşin ağır kusurlu olmaması ve boşanmakla yoksulluğa düşecek olması gerekir. Bu durumda eşit kusurlu eş, yoksulluk nafakası talep edebileceğinden kusur durumu gerekçe gösterilerek yoksulluk nafakasının reddi doğru olmamıştır. (TMK m. 175) O halde, mahkemece toplanılan delillerle, davacı kadının boşanmakla yoksulluğa düşüp düşmeyeceği değerlendirilerek; sonucu uyarınca yoksulluk nafakası istemi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, kusur durumu gerekçe gösterilerek isteğin reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.’’ (Yargıtay, 2. HD. E.2016/19425 K.2018/7508 T.07.06.2018)
Nafaka için talep etmek ve talep edenin diğer taraftan daha az kusurlu olması yeterli değildir. Bunlarla birlikte yoksulluğa düşmesi gerekir. Nafaka talep eden kişinin maaşı olması veya üzerine malları olması, onun için nafaka hükmedilmeyeceği anlamına gelmez. Bunların, yoksulluktan kurtulması için yeterli olup olmadığına bakılır. Ancak, kişinin malvarlığı veya maaşı nafaka miktarının belirlenmesinde önem arz eder. Nafaka miktarı, sadece yoksulluğa düşecek olan kişinin gelir durumuna bağlı değildir. Nafaka istenecek kişinin mali durumu da nafaka miktarında önem arz eder. Nitekim, Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi: ‘’ … geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.’’ demektedir. O halde, hükmedilecek nafaka, nafaka yükümlüsünün mali gücü ile orantılı olmalıdır.
Yoksulluk nafakası, kural olarak taraflardan birinin ölümüne kadar devam eder. Genel kural bu olmakla beraber, bazı durumlarda yoksulluk nafakası sona erebilir. Nafaka alan tarafın, evlenmesi ile nafaka ortadan kalkar. Bununla beraber, evli olmaksızın fiilen başka biriyle evli gibi yaşaması, nafaka alan tarafın yoksulluğunun ortadan kalkması ve nafaka alan tarafın haysiyetsiz hayat sürmesi halinde, mahkeme kararıyla nafakaya son verilir. Nafaka ödemekle yükümlü tarafın evlenmesi, nafakanın sona ermesi için bir sebep değildir.
Belirtmek gerekir ki, eşlerin nafaka miktarları üzerinde anlaşmaları mümkündür. Tarafların kararlaştırdığı durumu hakimin onaması gerekir. Hakimin onaması halinde, taraflarca kararlaştırılan nafaka miktarı esas alınacaktır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, nafaka talebinin sadece boşanma davasında yapılması gerekmez. Boşanma davası sonrası da talep edilebilir. Bu halde, görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise yerleşim yeri mahkemesidir. Türk Medeni Kanunu’nun 177. Maddesi uyarınca, boşanma davası sonrası nafaka davası, boşanma kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde açılmalıdır. 1 yıllık bu süre zamanaşımı süresi olup, sürenin dolmasıyla dava hakkı ortadan kalkar.
İştirak Nafakası (Çocuk Nafakası)
Boşanma davası süresince çocuk için ödenen tedbir nafakası, boşanma davası sonrası iştirak nafakasına dönüşür. İştirak nafakası, çocuğun velayeti kendisinde kalmayan eş için hükmedilebilir. Nitekim, velayet hakkı kendisine bırakılan eş, çocuğa bakmakla mükelleftir. Bu durum, velayet kendisine bırakılmayan tarafın, çocuğa bakım yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Velayet kendisine bırakılmayan taraf, gücü oranında bakım masraflarına katılmak zorundadır. İştirak nafakası çocuğun, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçları için ödenir. Nafaka haricinde yapılan harcamalar nafakaya mahsup edilemez. Örneğin, iştirak nafakası ödeyen eş, ayrıca okul taksitini ödemişse, bu ödemenin nafakaya mahsup edilmesini isteyemez. Nitekim, Yargıtay da yapılan bu tür ödemelerin ahlaki ödeme olduğunu kabul etmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 328. Maddesi uyarınca iştirak nafakası, çocuk ergin oluncaya kadar ödenir. Çocuk ergin olmakla beraber eğitimi devam ediyorsa, eğitimi bitene kadar iştirak nafakası ödenecektir. İştirak nafakası için talepte bulunmaya gerek yoktur. Hakim tarafından resen kararlaştırılır.
Anlaşmalı Boşanma Davasında Nafaka
Anlaşmalı boşanma davası, tarafların boşanmanın bütün sonuçları noktasında anlaşması halinde, evlilik birliğinin mahkeme kararıyla sona ermesidir. Bu anlaşma, protokol ile mahkemeye sunulur. Protokolde yer alması zorunlu olan iki husus vardır. Bunlar; boşanmanın mali sonuçları ve ortak çocuğun velayetidir. Bu mali sonuçlardan bir tanesini de nafaka oluşturur. Taraflar, nafaka miktarı ve ödeme biçimini kendileri kararlaştırabilir. Kararlaştırılan tazminat miktarını tarafların kabul edip, hür iradeleriyle hakim huzurunda beyan etmeleri gerekmektedir.