Boşanma davası nedir? Yetkili ve görevli mahkeme hangisidir?
Evlilik birliği çeşitli şekillerde sona erer. Bunlardan en yaygın olanı, boşanma davası neticesinde hakim kararı ile evlilik birliğinin sona ermesidir. Boşanma sebepleri Türk Medeni Kanununda düzenlenmiştir. Bu sebeplerden birine dayanarak boşanma davası açılabilir. Anlaşmalı ve çekişmeli olmak üzere iki tür boşanma davası vardır. Boşanma davasını açmak için hazırlanan dava dilekçesi, yetkili ve görevli mahkemeye sunulur. Boşanma davaları ile yetkili ve görevli mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri oturdukları yerdeki Aile mahkemesidir.
Anlaşmalı boşanma davası
Anlaşmalı boşanma davası, tarafların boşanmanın bütün sonuçları noktasında anlaşması halinde, evlilik birliğinin mahkeme kararıyla sona ermesidir. Bu durumda evlilik birliği temelinden sarsılmış kabul edilir ve hakim kararıyla evlilik birliğine son verilir.
Türk Medeni Kanunu madde 166’nın 3. fıkrasında düzenlenmiş olan anlaşmalı boşanma davası, madde hükmünde şöyle ifade edilmiştir: ‘’ Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur (…)”
Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, anlaşmalı boşanma davası için bazı şartlar öngörülmüştür:
- Evliliğin en az 1 yıl sürmüş olması gerekir.
- Eşler boşanmak için ya birlikte mahkemeye başvurmalıdır ya da bir tarafın açtığı boşanma davası diğer eş tarafından kabul edilmelidir.
- Tarafların dava sırasında bizzat bulunup hakim huzurunda boşanma iradelerini açıklamaları gerekmektedir.
- Eşlerin hazırladıkları anlaşma protokolünü hakimin uygun bulmuş olması gerekir.
Protokolde yer alması zorunlu olan iki husus vardır. Bunlar; boşanmanın mali sonuçları ve ortak çocuğun velayetidir. Boşanmanın mali sonuçlarından kasıt nafaka, maddi ve manevi tazminattır. Anlaşmalı boşanma protokolünü iki tarafın da hür iradeleriyle kabul etmiş olmaları ve imzalamaları gerekmektedir. İlgili kanunda belirtildiği gibi hakimin bu protokole müdahale yetkisi vardır. Örneğin, tarafların çocuğun velayeti hakkında anlaşmış olduğu şeklin çocuk için yararlı olmayacağı kanaatine varırsa hakim, bu hususun değiştirilmesini isteyebilir. Anlaşmalı boşanma davasını açmak için Hazırlanan bu protokol, dilekçeye birlikte mahkemeye sunulur. Anlaşmalı boşanma davasını açmak için görevli mahkeme aile mahkemesidir.
Çekişmeli boşanma davası
Eşlerin, boşanmanın ferileri noktasında anlaşmazlığa düştüğü durumlarda ortaya çıkar. Nafaka, mal paylaşımı, velayet vb. konularından herhangi birinde tarafların anlaşamaması durumunda dava çekişmeli boşanma davasıdır. Anlaşmalı boşanma davasından farklı olarak, asgari evlilik süresi bulunmamaktadır. İki günlük evli eşler dahi bu noktada bir engele takılmadan boşanma davası açabilmektedirler.
Boşanma davasında kusur
Boşanma davası açmak için bir kusur şartı aranmaz. Kusurlu eş de boşanma davası açabilir. Buradan kusurun boşanma davaları için önemsiz olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Zira davalı eş, davacı eşten daha az kusurlu ise davaya itiraz edip dava sonucuna etki edebilir.
Boşanma davası sırasında alınacak tedbirler
Türk Medeni Kanunu madde 169’da; ‘’Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır’’ demek suretiyle dava sırasında alınacak önlemleri hükme bağlamıştır.
Boşanma davasından dolayı kazanılan ayrı yaşama hakkı, karı kocanın birbirlerine karşı bakım yükümünü ortadan kaldırmaz. Eşlerin bu bakım hususunda anlaşamamaları halinde, hakim, dava süresince eşlerden birinin geçiminde güçlük çektiği durumda, diğerinin onun geçimine ne miktarda katkıda bulunacağına karar verir. Dava süresince devam edecek olan bu uygulamaya ‘’Tedbir nafakası’’ denilmektedir. Kusurlu olan taraf da tedbir nafakası alabilir. Yani tedbir nafakasında kusur şartı yoktur. Dava sırasında ortak konutta kimin kalacağına dair anlaşmazlık hasıl olursa hakim, eşlerin ortak konutta kalmalarındaki menfaatlerini gözeterek, hangi eşe tahsisinin daha yararlı olacağına göre karar verir.
Türk Medeni Kanunu madde 202’de ‘’ Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır.’’ Demek suretiyle, eşlerin kanunda öngörülen mal rejimlerinden birini seçmedikleri sürece, yasal mal rejimine tabi olacağı hükme bağlanmıştır. Yani evlenirken mal sözleşmesi yapmayan eşler arasındaki mal rejimi ‘’edinilmiş mallara katılma rejimi’’dir. Eşler anlaşmayla mal ayrılığını seçmemişlerse, hakim, dava sırasında eşlerin mallarıyla ilgili önlemleri de alacaktır.
Dava sırasında eşler, ayrı yaşayacakları için, çocuklarına hangi eşin yanında kalacağı, diğerinin bunların geçimine nasıl katkıda bulunacağı (iştirak nafakası), kişisel ilişkilerin nasıl devam edeceği de hakim tarafından belirlenir. Velayetin kaldırılmasını gerektiren bir sebep bulunmadıkça, ve kaldırma kararı verilmiş olmadıkça, velayet her iki eş yönünden de devam eder. (DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, 136)
Boşanma davasında ayrılık kararı
Boşanma davasında mutlak boşanma sebepleri hariç, illaki boşanma kararı çıkmak zorunda değildir. Hakim ortak hayatın tekrar kurulması ihtimalini görürse ayrılık kararı verebilir. Ama hakim ayrılık için açılmış davada boşanmaya karar veremez.
Mutlak boşanma sebepleri:
1-Zina
2-Terk
3-Anlaşmalı boşanma
4-Fiili ayrılık (ortak hayatın kurulmaması)
5-hayata kast
6-pek kötü veya onur kırıcı davranış
Hakim, ayrılık kararı süresini bir yıldan az, üç yıldan çok olmamak koşuluyla takdir edecektir. Ayrılık kararıyla, evlilik birliği devam eder. Sadece ortak hayata belli bir süre için ara verilir. Eşlerin karşılıklı yükümlülükleri devam eder.
Taraflar boşanma davasına katılmak zorunda mı?
Bu sorunun cevabı boşanma davasının türüne göre değişiklik gösterir. Şöyle ki, anlaşmalı boşanma davasının şartlarında da bahsettiğimiz üzere, taraflar dava sırasında bizzat bulunarak hakim huzurunda boşanma iradelerini açıklamak mecburiyetindelerdir. Çekişmeli boşanma davası için, taraflar avukata vekalet vermişse, avukatı onu temsil edeceğinden duruşmaya katılma zorunlulukları bulunmamaktadır. Her iki taraf da avukat tutmadan duruşmaya katılmazlarsa, dosya işlemden kaldırılır. Davacı gelmezse, davalı için iki durum söz konusudur. Birinci durum, davayı takip etmemek olup dosya işlemden kadırılır; ikinci durum ise davaya devam etmektir. Tarafların delilleri hakim tarafından değerlendirilir.
Anlaşmalı boşanma ile çekişmeli boşanma arasındaki fark
Anlaşmalı boşanma davası, en az bir yıl sürmüş evliliklerde tarafların, boşanmanın bütün sonuçları noktasında (nafaka, mal paylaşımı, velayet vs.) anlaşmaları neticesinde mahkeme kararıyla evliliğin son bulması olarak tanımlanabilir. Çekişmeli boşanma davası ise eşlerden birinin boşanmak isteyip diğer eşin boşanmak istemediği durumlarda ve eşlerin boşanmanın ferileri noktasında ihtilafa düştüğü durumlarda ortaya çıkar. Nafaka, mal paylaşımı, velayet vb. konularından herhangi birinde anlaşılamaması halinde dava çekişmeli boşanma davasıdır.
FARKLAR:
Anlaşmalı boşanma davası açmak için evliliğin en az bir yıl sürmüş olması gereklidir. Bu noktada çekişmeli boşanma davasından ayrılır. Çekişmeli boşanma davasında, anlaşmalı boşanma davasının aksine, asgari evlilik süresi bulunmamaktadır. İki günlük evli eşler dahi bu noktada bir engele takılmadan çekişmeli boşanma davası açabilmektedirler.
En temel farklardan birisi de dava süreleridir. Anlaşmalı boşanma davaları genellikle tek celsede sonuçlanan, ortalama 1-2 hafta süren davalardır. Çekişmeli boşanma davası ise ortalama olarak 2-3 yıl kadar sürer. Süreler mahkemenin iş yoğunluğuna göre değişiklik gösterir. Anlaşmalı boşanma davasında taraflar, dava sırasında bizzat bulunup hakim huzurunda boşanma iradelerini açıklamaları gerekmektedir. Çekişmeli boşanma davasında ise tarafların duruşmaya katılma zorunluluğu yoktur.
Boşanma davaları ne kadar sürer?
Boşanma davalarında sıkça merak edilen hususlardan bir tanesi de davanın ne kadar süreceğidir. Buna kesin bir cevap vermek doğru olmaz. Mahkemenin iş yoğunluğu, adli tatil vs. gibi dosya sürecine etki edecek durumlara bağlıdır. Her ne kadar kesin bir cevap verilemese de ortalama olarak anlaşmalı boşanma davaları1-2 hafta, çekişmeli boşanma davalarıise 2-3 yıl kadar sürebilmektedir.
Sosyal medya yazışmaları delil kabul edilir mi?
Sosyal medya platformları üzerinden yapılan paylaşımların ve mesajlaşmanın delil olarak kullanıp kullanılmayacağı meselesi, somut olaya göre ele alınması gereken bir meseledir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, gerek hukuk davalarında gerekse de ceza davalarında hukuka aykırı olarak elde edilen deliller, değerlendirmeye tabi tutulmayacaktır. Bu durum, zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir ilkesi gereğidir. Mahkemece yürütülen kovuşturmada, hukuka aykırı elde edilen delillerin sunulması, her ne kadar kesin bir şekilde olayı ispatlayacak mahiyette olsa bile, değerlendirmeye tabi tutulmayacaktır. Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme, özel hayatın gizliliğini ihlal gibi suçlara vücut verebilmektedir. Hukuka aykırı olarak delil elde etmeye en tipik örnek casus programlarla veri ele geçirmedir. Örneğin, aldattığını düşündüğünüz eşinizin programına casus bir program yüklemek suretiyle ele geçirdiğiniz konuşma ve görüntüler verilebilir. Bu durumun kişisel verileri hukuka aykırı elde etme ve bilişim sistemine girme suçunu oluşturduğuna şüphe yoktur. Karşı tarafın şikayeti üzerine aleyhinize sonuçlar doğabilir.
‘’Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacı-karşı davalı erkeğin eşinin telefonuna casus program yükleyerek ele geçirdiği ses kayıtları hukuka aykırı delil niteliğinde olup kusur belirlemesinde dikkate alınamaz’’(Yargıtay 2.HD. E.2015/26918 K.2017/6688 T.01.06.2017)
Yukarıda bahsettiğimiz üzere, hukuka aykırı deliller değerlendirmeye esas alınmazlar. Kural bu olmakla birlikte, Yargıtay’ın müstekar kararlarında görülmektedir ki, başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir durum söz konusu olduğu durumda, sunulan delillerin değerlendirilmesi gerekir.
‘’Dosya kapsamına göre; sanığın ayrı yaşadığı eşinin babası olan katılanın evine çocuklarını görmek için geldiğinde çıkan tartışmayı kamera ile kaydedip soruşturma dosyasına delil olarak sunduğu iddia edilen olayda, kayda aldığı görüntüleri üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, kendisine yönelen eylem nedeniyle başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken, kaybolma olasılığı bulunan delilin muhafazasını sağlayıp, katılanın eylemini ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket etme bilinciyle davranmaması nedeniyle yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.’’ (Yargıtay 12.CD. E. 2017/5122 K. 2018/2516 T. 07.03.2018)
”Whatsapp konuşmaları delil olarak kabul edilir mi?” sorusuna, olumlu cevap vermek mümkündür. Ancak, Whatsapp konuşmalarının delil olarak kullanılabilmesi için, konuşmaya taraf olmak gerekir. İki kişi arasında geçen Whatsapp konuşmasının 3. Bir kişi tarafından delil olarak sunulması, hukuka aykırı delil niteliğinde olacaktır. Grup içi yazışmalarda ise grupta bulunan kişiler grup içindeki konuşmaları delil olarak kullanabileceklerdir.
Sosyal medya platformları üzerinden yapılan herkese açık paylaşımların delil olarak kabulünde bir sakınca yoktur. Nitekim, herkese açık bir şekilde paylaşımda bulunan kişi, bu paylaşımın özel olduğunu ileri süremez.
ORTAK KONUTA, EŞİNİN BİLGİSİ DIŞINDA SES KAYIT CİHAZI YERLEŞTİREREK, EŞİNİN KONUŞMALARINI KAYDEDİP SADAKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜYLE BAĞDAŞMAYAN DAVRANIŞLARIN TESPİTİNDE HUKUKA AYKIRILIK BULUNMAMIŞTIR
‘’Olayda; davacı-davalı koca tarafından mahkemeye delil olarak sunulan, ses kayıtlarına ilişkin CD.’nin , davalının “özel hayatının gizliliği” ihlal edilmek suretiyle hukuka aykırı yolla elde edildiği,bu nedenle delil olarak kullanılamayacağı ileri sürülmüş; mahkemece de; “davacı eşin delil olarak sunduğu ses kaydının davalının bilgisi dışında özel hayatın gizliliği ihlal edilerek hukuk dışı yollardan oluşturulduğu, bu sebeple itibar edilemeyeceği” kabul edilerek, “davalının sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunduğunu gösteren başkaca bir delil de getirilmediği” gerekçesiyle davacı-davalı kocanın açtığı boşanma davasının reddine karar verilmiştir.
Sunulan delil, eşlerin birlikte yaşadıkları konutta, davalının bilgisi dışında koca tarafından hazırlanan bir sistemle elde edilmiştir. Yapılan bilirkişi incelemesi sonucu, (CD)’deki ses kayıtlarının, orijinal olduğu, üzerinde ekleme, çıkarma, kesinti ve kopyalama bulunmadığı tespit edilmiştir. Davalı-davacı, kayıt altına alınan konuşmaların kendisine ait olmadığına ilişkin bir iddia ileri sürmemekte, bu delilin özel hayatının gizliliği ihlal edilerek elde edildiğini belirterek karşı çıkmaktadır.
Bir delilin elde edilişi, kişilerin Anayasa ile tanınmış haklarının ihlali suretiyle gerçekleşmiş ise, onun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin kabulü gerekeceğinde duraksama bulunmamaktadır. Delilin elde edilişinde hukuka uygunluk nedenleri varsa, o zaman kanuna aykırılık ortadan kalkar. Kuşkusuz Anayasaya göre; herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Anayasa m.20/1) Ancak, evlilik birliğinde eşlerin, evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları da yasal bir zorunluluktur. (TMK. m.185/3) Eşlerden birinin, bu alana ilişkin özel yaşamı, evlilikle bir araya geldiği ve birlikte yaşadığı hayat arkadaşı olan diğer eşi de en az kendisininki kadar yakından ilgilendirir. O nedenle, evlilikte; evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşamı alanıdır. Bu alanla ilgili de eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil, bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır. Bu bakımdan evliliğin yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir. Bu nedenle, eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının, birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekanı olan konuta, eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek, eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde bu suretle sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan davranışlarını tespit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez ve hukuka aykırılık bulunduğu kabul olunamaz. Aksine, aile birliğine ilişkin ortak yaşanılan mekana davalının, meşru olmayan bir amaç için arkadaşlarını kabul etmesinde, aile hayatının gizliliğini ihlal söz konusudur. Bu bakımdan sözü edilen delilin elde edilişinde hukuka aykırılık bulunduğundan söz edilemez., O halde yapılan soruşturma ve toplanan delillerle; davalı-davacının; meşru olmayan bir amaç için karşı cins de dahil olmak üzere arkadaşlarını müşterek konuta aldığı ve sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı gerçekleşmiştir. Bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylar karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu koşullar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-davalı koca tarafından açılan boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekirken isteğin reddi doğru bulunmamıştır.’’ (Yargıtay 2.HD. E. 2007/17220 K. 2008/13614 T. 20.10.2008)
Boşanma davalarında maddi ve manevi tazminat
Boşanmanın sonuçlarından bir tanesi de tazminattır. Tazminat, bir kişinin uğradığı zararın giderilmesi olarak tanımlanabilir.
Boşanma davasında maddi ve manevi tazminat, Türk Medeni Kanunu madde 174’te düzenlenmiştir:
‘’ Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir’’
Bu hükme göre maddi ve manevi tazminat istenebilmesi için birtakım şartlar aranmaktadır.
Maddi tazminatın şartları:
►Maddi tazminat isteyen eşin boşanmada hiç kusurunun bulunmaması ya da daha az kusurlu olması gerekir.
►Davalı taraf kusurlu olmalıdır
►Davacının mevcut ya da beklenen bir menfaati boşanma sebebiyle zedelenmiş olmalıdır
Manevi tazminatın şartları:
►Davalı kusurlu olmalı ve davacının kusuru davalının kusurundan ağır olmamalıdır
►Davacının kişilik hakkı zedelenmiş olmalıdır
- Davacının kusuru, TBK 52’ye göre indirim sebebi sayılır.
- Maddi ve manevi tazminat davaları, boşanma davasıyla birlikte açılabildiği gibi ayrı bir davayla da açılabilir. Boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Maddi ve manevi tazminat davaları, aile mahkemelerinde görülür. Eğer söz konusu yerde aile mahkemesi yoksa aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemeleri davayı görecektir.
Nafaka
Nafaka Türleri
►Tedbir Nafakası
►Yoksulluk Nafakası
►İştirak Nafakası
►Yardım Nafakası
Tedbir Nafakası
Tedbir nafakası, boşanma davası süresince ödenen nafakadır Boşanma davasından dolayı kazanılan ayrı yaşama hakkı, karı kocanın birbirlerine karşı bakım yükümünü ortadan kaldırmaz. Eşlerin bu bakım hususunda anlaşamamaları halinde, hakim, dava süresince eşlerden birinin geçiminde güçlük çektiği durumda, diğerinin onun geçimine ne miktarda katkıda bulunacağına karar verir. Dava süresince devam edecek olan bu uygulamaya ‘’Tedbir nafakası’’ denilmektedir. Tedbir nafakasında kusur şartı yoktur. Yani kusurlu olan taraf da tedbir nafakası talep edebilir.
Yoksulluk Nafakası
Süresiz nafaka olarak da bilinen yoksulluk nafakası, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa, diğer tarafça yapılan maddi yardımdır. Yoksulluk nafakası talep edebilmek için kusursuzluk aranmaz. Diğer taraftan daha az kusurlu olunması halinde yoksulluk nafakası talep edilebilir. Nafaka miktarının tayinindeki ölçüt, yoksulluğa düşecek tarafın asgari ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. İki tarafında çalıştığı durumlarda nafakanın talep edilip edilmeyeceği akla takılan sorulardandır. Bu durumda önemli olan kazanç miktarıdır. Yoksulluğu aşacak miktarda kazancı olmayan taraf, asgari ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışıyor olsa bile nafaka talep edebilir. Nafaka talebinde bulunulması için kadın olmak gerekmez, erkek de şartlar gerçekleşirse nafaka talep edebilir. Nafaka; ölüm, evlenme, evli gibi yaşama, yoksulluğun ortadan kalkması vs. gibi durumlarda son bulur. İşbu nedenlerin ne zaman olacağının net bir tarihi yoktur. Net bir tarih verilemediğinden dolayı süresiz nafaka olarak da bilinmektedir. Nafaka boşanma davasıyla birlikte talep edilebildiği gibi ayrı bir davayla da talep edilebilir. Kararın kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresi vardır. Yoksulluk nafakası taleple bağlıdır. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için yoksulluğa düşecek tarafın talep etmesi gerekir.
İştirak Nafakası
Boşanmış olma, kendisine velayet verilmemiş olan ana ya da babanın çocuğun bakım masraflarına katılma yükümlülüğüne son vermez. Çocuğun bakım masrafları, velayet kendisine verilmiş ana ya da babaya aittir. Ancak MK 182/2 ye göre, diğer taraf da gücü oranında bu masraflara katılmak zorundadır. Hakim iştirak nafakasına talep olmadan karar verir. Çocuk kendisine bırakılan eş, çocuk için nafaka talep etmediğini beyan etmiş olsa bile, çocuğun menfaati gerektiriyorsa, hakim re’sen iştirak nafakasına hükmeder. (DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, 149) İştirak nafakası, kararın kesinleşmesiyle ödenmeye başlanır ve kural olarak çocuk ergin oluncaya kadar devam eder. Ancak çocuk ergin olmasına rağmen eğitimine devam ediyorsa, iştirak nafakası eğitim sona erene kadar devam eder (MK 328/2).
Yardım Nafakası
Yardım nafakası, boşanma davası ile ilgili bir nafaka türü değildir. Türk Medeni Kanunu Madde 364’e göre; ‘’Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür’’ demek suretiyle yardım nafakasını düzenlemiştir.
İşbu maddeye göre yardım nafakası, bütün akrabalara değil; üstsoy (anne-baba, dede…) ve altsoy (çocuk, torun…) ile kardeşlere verilir. Yani amca, dayı, hala, teyze gibi akrabalardan yardım nafakası talep edilemez.
Yoksulluktan kasıt yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, eğitim gibi… zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde bir gelirin bulunmamasıdır. Yardım nafakası, rastgele açılamaz. Mirasçılıktaki sıraya göre açılması lazımdır. Örnek verecek olursak; yoksulluğa düşen tarafın çocukları, torunları yani altsoyu varsa dava ilk önce bunlara açılır. Eğer altsoyu yoksa anne-babaya oda yoksa büyükanne-büyükbabaya gibi… Yardım nafakasında yetkili mahkeme aile mahkemesidir. Eğer aile mahkemesi yoksa aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemelerinde dava görülür.
Velayet
Hakimin velayet konusunda çok geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Tarafların velayet konusunda anlaşmış olmaları hakimi bağlamaz. Hakim çocuğun üstün menfaatini ön planda tutar ve buna göre karar verir. Eşlerin boşanmada kusurlu olup olmamaları velayet noktasında çok büyük rol oynamaz. Söz konusu çocuğun menfaati olduğundan, çocuk kimin yanında olursa daha iyi hayat şartlarına sahip olacak ona bakılır. Hakim, boşanmada kusurlu olsa dahi çocuğun menfaatine daha iyi olacağına kanaat getirdiği tarafa velayeti verebilir. 0-3 yaş aralığındaki çocuklar anne bakımına muhtaçtır. Annenin ekonomik durumu, yaşam standartları çok büyük önem arz etmez. Söz konusu çocuğun üstün menfaati olduğundan ve en üstün menfaat anne şefkati olarak kabul görüldüğünden, annenin yanında kalması çocuk için çok büyük sıkıntı teşkil etmiyorsa velayet anneye bırakılır.
Velayete ilişkin karar, nihai karar değildir. Yani değiştirilebilmesi mümkündür. şöyle ki, Türk Medeni Kanunu madde 183’e göre: ‘’ Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, re’sen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır.’’ Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, durumun değişmesi halinde gerekli değişiklikler yapılabilir. Sadece madde hükmünde belirtilen sebeplerle kalmayıp, halin şartlarına göre, çocuğun üstün yararı gözetilir. Velayet kendisine bırakılmış tarafın evlenmesi durumu, velayetin ondan alınması için yeterli bir sebep değildir. Bunun yanında, başka olguların da bulunması gerekir. Örneğin, üvey anne yada babanın, kendi çocuklarına öncelik vermesi gibi.. Velayet kendisine bırakılmış tarafın ölmesi halinde, velayet kendiliğinden diğer eşe geçmez. Bu hususta hakimin kararı gerekir. Velayetin bir tarafa verilmesi, diğer tarafın sadece çocuk üzerindeki velayetini sona erdirir, kişisel ilişki kurma hakkı devam eder. TMK m.182’ye göre, hakim, boşanmaya karar verirken kendisine velayet verilmeyen tarafın çocuk ile ilişkisini de düzenlemek zorundadır. Hakim, görüşme süresini, yerini, çocukla tek başına mı yoksa bir refakat ile mi birlikte olacağını, çocuğun menfaatine göre tayin edecektir.
Düğünde takılan takılar kime aittir?
Kanunumuz, düğünde takılan takıların kime ait olacağı hususunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Yargıtay kararlarına göre düğünde takılan takılar, kime takılmış olursa olsun kadına ait sayılmaktadır. Bu konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı aşağıda verilmiştir:
(Y. HGK. E.2017/1038 K.2021/458 T.13.04.2021)
‘’Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.
ispat külfetinin hangi tarafta olduğu hususunun, yukarıda bahsedilen hukuki düzenleme çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Davalı genel kuralın aksine örf ve adetleri bulunduğunu iddia ettiğine göre bunu ispat külfeti kendisine düşmektedir. Davalı ispat amacıyla muhtar olan tanık …’ı dinletmiş; tanık iddia edilenden farklı olarak “bizim adetlerimiz düğünde takılan takılar, kıza takıldıysa kızın, oğlana takıldıysa oğlanın olur” şeklinde ifade vermiş; mahkemece tanığın beyanı esas alınarak hüküm kurulmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki, düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğu yönünde örf ve adetleri bulunduğunu belirten davalının, dinlettiği tanığın beyanı ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına yansıyan yaygın örf ve adet karşısında daha köklü bir adetin varlığını ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda genel kuraldan ayrılınmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir.’’
(Y. HGK. E.2017/2715 K.2021/360 T.30.03.2021)
‘’Karine, belli bir vakıadan, belli olmayan diğer bir vakıa için çıkarılan sonuçtur. Karine söz konusu olduğunda karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Maddi hukukta karineler, kanuni ve fiili karineler olmak üzere ikiye ayrılır. Karineler ispat yükü bakımından önemlidirler. Yaşam deneyi kuralları sonucu oluşan fiili karineyle; ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarihli ve 2004/4-249 E., 2004/247 K.; 04.03.2020 tarihli ve 2017/3-1040 E., 2020/240 K.; 04.11.2020 tarihli ve 2017/3-1512 E., 2020/835 K.; sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.’’
Düğünde takılan takılar, evlilik birliği içerisinde kadın tarafından, evlilik birliğinin gerektirdiği ihtiyaçları karşılamak üzere kocaya verildiği takdirde, koca almış olduğu takıları iade borcundan kurtulur. Ancak, koca alınan takıların geri vermemek üzere kadının rızasının olduğunu ve ev ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla harcadığını kanıtlaması gerekmektedir. İlgili Yargıtay kararı şu şekildedir:
(Y. HGK. E.2017/2715 K.2021/360 T.30.03.2021)
‘’Düğünde kadına takılan ziynet ve takı eşyaları kim tarafından takılmış olursa olsun, ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı olur. Bu eşyaların sonradan kadın eş tarafından kocasına verildiği veya koca tarafından bozdurularak paraya çevrilip birlik ihtiyaçları için harcandığı iddia edilirse; iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin veya kadının isteği ve onayı ile bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının koca tarafından kanıtlanması halinde; koca almış olduğu ziynet eşyalarını iade borcundan kurtulur.’’
düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Kural bu olmakla birlikte erkeğe ve kadına takılan kişisel mallar bu kuralın istisnasını oluşturur. Erkeğe takılan kişisel mal niteliğindeki takılar erkeğe aittir. Buna en tipik örnek, erkeğe takılan kol saatidir.
Kadın için bekleme süresi (İddet müddeti)
Boşanma davasının sonuçlarından bir tanesi de bekleme süresidir. Bu sonuç erkek için olmayıp, sadece kadın için geçerlidir. Türk Medeni Kanunu madde 132 ‘’ Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Doğurmakla süre biter. Kadının önceki evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlenmek istemeleri hâllerinde mahkeme bu süreyi kaldırır ‘’ demek suretiyle bekleme süresini düzenlemiştir. Düzenlenen bu hükümle soybağı karışıklığı önlenmesi amaç edinilmiştir. Bu hükme göre, kadın için boşanma kararının kesinleşmesinden başlayarak 300 günlük evlenme yasağı bulunmaktadır. Bu süre azami hamilelik süresine göre düzenlenmiştir.300 günlük süre, doğurmakla veya 300 günün dolmasıyla kendiliğinden sonra erer. Maddenin üçüncü fıkrası, hakimin, iki halde başvuru üzerine bu süreyi kaldıracağını öngörmektedir.
Bunlar, kadının eski kocasıyla yeniden evlenmesi ile kadının gebe olmadığının anlaşılmasıdır. Bu iki durumun varlığı halinde hakim, bekleme süresini ortadan kaldırmak zorundadır.
Bu sürenin kaldırılması için açılan davada, dilekçeyle birlikte hamile olmadığına dair sağlık raporunun verilmesi bir şeyi değiştirmez. Mahkeme sevki neticesinde alınmış bir sağlık raporu istenmektedir. Mahkeme sevki olmadan alınan rapor dikkate alınmaz. Bekleme süresi kaldırma davası ortalama olarak 2 hafta süren davalardır. Belirtmek gerekir ki bu süreler kesin olmayıp, mahkeme yoğunluğuna göre değişiklik gösterebilir.
Bekleme süresi kaldırma davası için yetkili ve görevli mahkeme, aile mahkemeleridir. Dava kendi yerleşim yeri aile mahkemesinde açılır. Eğer ikamet edilen bölgede aile mahkemesi yoksa aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.
Çekişmeli boşanma davasının anlaşmalıya dönmesi
Çekişmeli boşanma Davasının uzun süreli olması hasebiyle taraflar ciddi vakit kaybına maruz kalmaktadır. Kimi zaman taraflar, çekişmeli boşanma davası sürecinde anlaşma yoluna gidip, daha kısa sürede boşanmanın kesinleşmesini isteyebilmektedirler. Usulüne uygun şekilde yapılan protokolde iki tarafında anlaşması halinde, dava kesinleşmeden önce aşama farketmeksizin mahkemeye anlaşma protokolü sunulabilir. Anlaşmalı boşanmanın şartları mevcutsa, ve hakim de protokolü uygun bulduysa dava anlaşmalı boşanma davasına döner.
Anlaşmalı boşanma davasının çekişmeliye dönmesi
Anlaşmalı boşanma davası, tarafların, boşanmanın bütün sonuçları noktasında anlaşmaları neticesinde evlilik birliğinin mahkeme kararıyla sona ermesi durumudur. Anlaşmalı boşanma adlı hukuki yazımızda da belirttiğimiz üzere birtakım şartlara tabidir. Evlilik birliğinin bir yıl sürmesi şartına bağlı açılabilen anlaşmalı boşanma davasında, her iki tarafın da boşanmayı kabul etmesi, duruşmada bizzat bulunup, hakim karşısında boşanma iradelerini açıklamaları gerekmekte ve hakimin, tarafların hazırladıkları anlaşmalı boşanma protokolünü uygun bulması lazımdır.
- Hakimin protokolde anlaşılan hususlardan birini uygun bulmaması durumunda taraflara, bu hususta anlaşmaları için ya teklifte bulunur ya da anlaşmaları için zaman tanır. Hakimin verdiği teklifi kabul etmemeleri veya verilen zaman içerisinde anlaşmaya varılmaması halinde, boşanmanın sonuçları noktasında anlaşılmamış olup, dava çekişmeli boşanma davasına çevrilir. Ve yine önceden tarafların anlaştığı noktalardan herhangi birinden vazgeçilmesi durumunda veya boşanma hususunda anlaşmalarına rağmen sonradan eşlerden birinin boşanmaktan vazgeçmesi durumunda dava, anlaşmalı boşanma davasından çekişmeli boşanma davasına dönecektir.
- Anlaşmalı boşanma davasında gerekçeli karar yazılıp taraflara tebliğ edildikten sonra 2 haftalık itiraz süresi bulunmaktadır. Bu itiraz süresi içerisinde yapılan itiraz sonucunda boşanmada anlaşılan hususlardan dönülmüş olup, anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davasına dönecektir.